Trabzonspor’un yeni teknik direktörü Nenad Bjelica, 2019’un Ocak ayında Antalya’da, takımı Dinamo Zagreb ile birlikte kamptaydı. Fitbol Dergi olarak genel yayın yönetmenimiz Can Durukan ile birlikte, biz de Antalya’daydık ve 2018-2019 sezonu UEFA Avrupa Ligi gruplarındaki ilk maçta evinde Fenerbahçe’ye karşı aldığı 4-1’lik galibiyet henüz hafızalarımızdaydı. Tanışmak ve röportaj yapmak isteğimizi ilettik, kırmadı. Yaklaşık 1 saatten daha uzun süren futbol sohbetimizden, Fitbol Dergi’nin Şubat 2019 sayısının sayfalarına ancak aşağıdaki kadarını sığdırabildik.
Röportajın içinde, Süper Lig’in 30. haftasında oynanan ve Bjelica’nın Trabzonspor’un başında çıktığı ilk karşılaşma olan Sivasspor maçında iki takımın karşılaştırma grafiklerini bulabilirsiniz.
Fitbol Dergi, Şubat 2019 sayısından alınmıştır. Röportaj: Can Durukan & Didem Dilmen
“Tek planım kontratak futbolu değil”
Avrupa’nın en iyi kontratak takımlarından birinin başındasınız.
Liverpool değiliz. (gülüyor) Bence en iyisi Liverpool. Bu oyun için en doğru futbolculara sahipler. Son dönemde pek çok takım bu planı uyguluyor. Almanya’da Borussia Dortmund söz gelimi. Ama hiçbir teknik direktör kontratak futbolunu Jurgen Klopp kadar geliştiremedi. Birkaç yıl öncesine kadar Real Madrid de kontratak oynuyordu. Genel maç planı bu değildi belki ama topa sahip olmaktansa defanstan ofansa geçiş oyununu öne çıkartan bir yapı kurmuşlardı.
Bundan 20 yıl önce futbola dair bir şey söyleyebilmek için topun olduğu yere bakmamız gerekiyordu. Ama bugün artık topun olmadığı yere bakmak gerekiyor. Artık önemli olan doğru zamanda geçiş yapmak. Modern futbolun doğrusu bu olduğu için mi yoksa elinizde varolan futbolcu malzemesine göre mi bu oyunu tercih ediyorsunuz?


Tek planım kontratak futbolu değil. Hırvatistan liginde oynuyorsanız çok fazla seçeneğiniz olmayabiliyor. Her maçı domine eden bir takımız ve lig maçlarımızda %60 topa sahip olma oranı ile oynuyoruz. Bu da kontratak futbolu oynamayı zorlaştırıyor. Elbette 1-0, 2-0 öndeyseniz biraz daha geride takımınızı konumlandırabilir ve boş alanları kontratak için değerlendirebilirsiniz. Avrupa Ligi’nde ise durum farklı. Şampiyonlar Ligi ön elemeleri de dahi olmak üzere 12 maç oynadık bu sezon şimdiye kadar, rakiplerimiz Dinamo ile aynı seviyede veya çok az yüksek seviyedeki takımlardı. Bu maçlarda kontratak oynayabilirsiniz, geride oyun kurabilirsiniz. Topu aldığınızda hücum alternatifleri sunan boş alanlar bulabilirsiniz. Kenarlarda hızlı atletik futbolcularımız var. Forvetlerimiz de bu özellikleri taşıyor. Kontratak futbolu oynayabilmek için kenarlarda teknik kapasitesi yüksek ama aynı zamanda çok hızlı kanat oyuncularına sahip olmanız gerekir ki defans ile ofans arasındaki geçişi yapabilesiniz.
“Topla oynayan maçı kazanmıyor”
2018 Dünya Kupası’nda Hırvatistan Milli Takımı’nın final başarısını izledik. Turnuvanın ardından yapılan analizler bize şunu söylüyordu: “Artık topla ne kadar oynadığınızın bir anlamı yok, artık topla ne yaptığınız önemli.” Hırvatistan, turnuvada topla oynama oranı en yüksek takımlardan biriydi. Ama topla oynama oranı en düşük takımlardan biri kupayı kazandı. Deschamps’ı grup maçları boyunca “futbolu öldürüyor” diye eleştirdik. Ve katil kupayı aldı.
Her teknik direktör, kadrosunun güçlü yanlarının ne olduğunu iyi analiz eder ve bunları öne çıkartacak oyun planları geliştirir. Mbappe, Griezmann gibi çok hızlı oyunculara sahipse kontratak futbolunu tercih etmesi de normaldir. Savunma oyuncularının daha geride ve bir arada kalmasına ihtiyaç duyuyordur. Kompakt bir şekilde yerleşip daha iyi savuma yaparken hızlı hücumlarla rakibin dengesini bozmuştur. En başından sonuna kadar bir planları vardı ve kupayı o planla kazandılar. Söylediğiniz gibi artık topla oynamak bir anlam ifade etmiyor.
Geçtiğimiz günlerde Manchester City ile Crystal Palace maçını izlemişsinizdir. Palace gibi küçük bir takım deplasmanda 3-2 kazandı. City %80 topa sahip olma oranı ile oynadı. Topla oynayan maçı kazanmıyor. Polonya’da çalıştığım dönemde çok küçük ve mütevazı bir takım sezonu 4. sırada tamamladığında büyük bir sürprize imza atmıştı. Bu takımın topla oynama sezon ortalaması %35’ti, ana planları kontrataktı. Burada yasadışı bir durum yok, onlara kızamazsınız. Beğenmiyorsanız, bu sizin probleminiz…
Doğru teknik adam, takımdaki oyuncularının kalite ve yeteneklerini doğru kullanan teknik adamdır. Ve başarı, yaptığınız her eylemi kabul edilir kılar.
Futbolda artık yeteneğin tanımı değişti. Cristiano Ronaldo, Messi ve Salah gibi oyuncular bu kadar hızlı olmasalardı yeteneklerinden bu denli çok bahsetme şansımız yoktu. Modern futbolun gereksiminleri olan yeteneklerin değişimini nasıl yorumluyorsunuz?


Çalışma olmadan yetenek asla yeterli değildir. Cristiano Ronaldo’nun ne kadar çok çalıştığı hep konuşulur ama gerçek yetenektir aynı zamanda. Yeteneklere sahip olmasaydı bu yapabildiklerini ortaya koyamazdı. Messi, Griezmann, Modric gibi bugünün büyük oyuncuları yetenek ile çok çalışmanın sonucudurlar. Biri olmadan diğeri mümkün değil, olsaydı bugün hala futbol oynuyor olabilirdim.
“Türklerle çok benzeştiğimizi düşünüyorum”
Hırvatistan Milli Takımı oyuncusuydunuz. Bugünkü milli takımınız Dünya Kupası’nda final oynadı. Ve emin olun Türkiye’de çok ciddi bir destekçi kitleniz mevcuttu. Bunun nedeni Modric’ti, o takımın hikayesiydi, Hırvatistan olmasıydı, dev takımlara karşı mücadele etmesiydi, çok fazla nedenimiz vardı. Cristiano Ronaldo, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda “Geçmemiz gereken en zor rakip Hırvatistan çünkü köpekbalığı gibiler” demişti. Kendi coğrafyanızda Hırvatistan bölgenin en güçlü futbol ülkesi, Dinamo Zagreb yine bu coğrafyadaki en güçlü futbol takımı. Hırvatistan’ı futbolda bu kadar üst düzey bir ülke haline getiren sebepler nelerdir?
Çok yetenekli ama aynı amanda çok çalışan bir futbol kültürümüz var. Üst düzey bir scouting sistemine sahibiz. Dinamo Zagreb, Dünya Kupası’na 14 Hırvat futbolcu gönderdi; Dinamo’da oynamış, yolu Dinamo’dan geçmiş ya da altyapıda Dinamo’da kendini göstermiş 14 futbolcu, 22 kişilik kadronun büyük bir kısmını oluşturuyordu. Genç oyuncularla ve genç takımlarla ilgili çok önemli çalışmalar yapıyoruz. Ulus olarak futbola dair saf bir yeteneğe sahibiz ama çok çalışmak da ülkemizin kökeninde var. Biz bir şeye ulaşmak istersek bunun için tüm gücümüzle mücadele ederiz.
Türklerle çok benzeştiğimizi düşünüyorum. Bu biraz da Balkan mentalitesidir, çok çalışkan toplumlarız. Bizi farklı kılan ise yeteneğin öneminin farkında olmamız.


Ülkenizin en başarılı futbol takımının teknik direktörüsünüz. Sizin futbol felsefeniz nedir?
Organize futbolu seviyorum. 1-0 kazanmaktansa 7-5 kazanmak bana daha fazla keyif veriyor. Disiplinliyim, takımdaki herkesin görevlerini tam olarak bilmesi, anlaması ve yerine getirmesine önem veriyorum. Oyuncularımın yeteneklerini iyi kullanabilecekleri oyun fikirleri ortaya çıkartmayı tercih ediyorum. Bir maçın her dakikasında futbolcularım görevlerini eksiksiz uygulamalıdır. Ve elbette takım için fedakarlık yapmalılar. Takım ruhu her zaman önce gelir. Bu formayı giyip hakkını vermek için çalışacak her oyuncuya kapım açıktır.
Sistem, oyun planları her zaman değişebilir. 4-3-3 ya da 4-4-2 oynarsınız, önemli olan bu değil, rakibe göre, kadroya göre, lige göre kadronuzu adapte edebilmelisiniz. Ama disiplin, çalışma ve takım ruhu tartışmaya açık olamaz.
“Yüksek pres ve hızlı geri kazandığımız toplarla, doğru organize olmuş bir takımla hızlı hücuma çıkabiliyorsak her şeyi doğru yapıyoruz demektir”
Hem Zagreb’de hem İstanbul’da, hem skor hem de oyun olarak Fenerbahçe’yi sürklase ettiğinizi söyleyebiliriz. Bu eşleşmede Dinamo oyuncuları, topla çıkmaya çalışan Fenerbahçelilere şok pres, gegenpressing yaptılar. Sizi de gegenpressing uygulayıcı teknik adamlardan biri olarak sayabilir miyiz?
Haftada en az 2-3 ke gegenpressing için antrenman yapıyoruz. Topu kaybettiğimizde hemen karşı prese geçip en fazla 2-3 saniyede geri kazanmak ancak çok çalışarak başarılabilir. Rakibin tehlike yaratmasına izin veremeyiz. Avrupa Ligi ve Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde oynadığımız 12 maçta rakiplerin bulduğu toplam pozisyon sayısı 5, en fazla 6 olmuştur. Her daim kalemizden en uzak mesafede oynamaya çalışırız. Yüksek pres ve hızlı geri kazandığımız toplarla, doğru organize olmuş bir takımla hızlı hücuma çıkabiliyorsak her şeyi doğru yapıyoruz demektir.
“Rekabetin daha fazla olduğu liglerde mücadele etmeyi isterim. İspanya’da, Almanya’da, belki bir kez daha İtalya’da veya İngiltere’de, hatta kim bilir belki Türkiye’de…”
Teknik direktör olarak hedefiniz nedir? Ülkenizde, Avrupa’da ulaşmak istediğiniz hayalleriniz var mı?
Dinamo Zagreb’de çok mutluyum, evimdeyim. Avusturya, İtalya, Polonya’da takım çalıştırdım ve ülkemde ilk kez görev yapıyorum, bu beni çok mutlu ediyor. Her futbolcunun ve hocanın hayalleri vardır, ben de daha üst düzey liglerde çalışmak isterim.
Rekabetin daha fazla olduğu liglerde mücadele etmeyi isterim. İspanya’da, Almanya’da, belki bir kez daha İtalya’da veya İngiltere’de, hatta kim bilir belki Türkiye’de…
15 yıl kadar öncesine dönüp baktığımızda dönemin en başarılı takımı Barcelona’nın takım boyu 20 metrenin bile altındaydı. Manchester City ve Liverpool gibi takımlar bilinçli olarak takım boylarını uzun tutuyorlar ki kontrol edilmeleri zorlaşsın. Sizce futboldaki bir sonraki trend ne olacak?
Futbolda hareketin asıl belirleyicisi rakiptir. Eğer rakibiniz geride bekliyorsa açılırsınız, bu noktada asıl mesele yaratıcılıktır. Bu tarz takımlara karşı alan bırakmamak için yaratıcılığınızı kullanmak zorunda kalırsınız çünkü 1’e 1’de bu kez güç devreye girer. Alanı daraltan siz olduğunuzda bu defa yaratıcılık rakibinize geçer, gol yeme ihtimalinizi kolaylaştıran futbolculara karşı önlem almalısınız.


Ancak önceliğiniz yine kendi oyuncularınızın yapabilecekleri olmalıdır, tüm planı rakibe göre de yapamazsınız. Kadronuzun yeteneklerini göz önüne almak zorundasınız, önce kendi oyunumuzu düşünmeliyiz.
Futbol geniş alanda mı dar alanda oynancak? Ben dar alanda bir süre daha kalacağına inanıyorum. Çünkü bu, Crystal Palace’ın Manchester City’i yenmesinin tek yolu… Alanı genişletirseniz yetenek farkı devreye girer, dar alanda ise yaratıcılık işe yarayacaktır. Tek meseleniz savunmayı doğru yapmak ve doğru hücum şanslarını golle sonuçlandırmak olacaktır.
“Kötü bir kopya olmaktansa orijinal Bjelica’yı yaratmayı tercih ederim”
Teknik direktör olarak idolünüz var mı?
Zor soru… Çalıştığım hocalar arasında en sevdiğim isim Eric Gerets’ti, Kaiserslauter’de beraber çalışmıştık. Antrenmanları, futbolcu ilişkilerini örnek aldım. Luis Aragones’le Real Betis’te oynadığım dönemde beraber çalışmıştım, liderlik konusunda ondan çok şey öğrendim.
Beğendiğim hocalar var ama orijinal olmayı tercih ederim. Mourinho, Klopp, Guardiola, Simeone, Ancelotti gibi hocaları izlemeli, her birinden öğrenmeli ama sonunda kendi fikrinizi geliştirebilmeniz için özgün olmalısınız. Kötü bir kopya olmaktansa orijinal Bjelica’yı yaratmayı tercih ederim.







